Yorumcu ve yazarlardan başlayalım;
Elbette istisnaları vardır! Elbette alın teri ile mesleki ahlakın ilkeleri gereği, işini doğru yapan değerli basın mensupları vardır. Bizim konumuz onlar değil, kalemine/ ağzına para atılmak suretiyle, sipariş edilen şeyleri söyleyen/ yazan “profesyonel” şahıslardır!
Erk sahipleri; yıllardır ülkemizde propaganda ile “bir taraftar profili” oluşturulmuş ve masa başı yorum ve istatistiklerle bu varsayımın “doğruluğu” üzerinden veriler geliştirilmiş ve düzeni de bunun üstüne bina etmişlerdir.
Bu sistemin yazılı olmayan kuralları vardır! Özellikle, FB ve GS (BJK yı da ekleyebiliriz) asla (zinhar) yenilmezler! Böyle bir şey mümkün değildir, olamaz! “Olması dahi teklif edilemez!”
Söz konusu takımların galibiyeti veya mağlubiyetine göre yorumlanabilir!
Şayet puan kaybetmiş veya yenilmişlerse; bu ya, “satılmış” hakemin eseridir! Yâda, oynadığı rakip takım oyuncuları “teşvik primi” almıştır!
Galibiyetleri durumunda, (yorumcunun bulunduğu konuma göre) rakip takım “maça asılmamış” hatta “şike” yapmıştır da, denilebilir!
İşin ilginç yanı, herkesin vergileri ile çalışan TRT Kurumunun spor yorumcuları da, tarafsız değiller. Hafta sonlarında, adeta özel kanallarla yarış edercesine, 3+1 takım merkezli yorumlarda bulunmakta, rakiplerini de, “diğer” olarak konumlandırmakta! Eskimiş hakemler, eskimiş futbolcular; sabah akşam, fanatizmin en üst seviyesinde yorum ve analizlerde bulunmaktadırlar. (elbette işini doğru yapan basın emekçilerini ayırıyorum)
Bunu sadece TRT ile sınırlamıyorum diğer kanalların tamamına yakını böyle! Yayın kadrosu; bir FB li, bir GS li, bir BJK lı, nadiren de, TS li yorumculardan oluşmaktadır. Bu olmazsa, olmaz bir kuraldır!
Tabi, bu takım bazında “etiketleme” işlemi (özellikle) yayıncı kuruluşta; 3+1 takım bir yana, diğer takımlar bir yana şeklinde ayırıp, hep 3+1 den yana yorumlayan sunuculardan da olabilmektedir.
3 aşağı 5 yukarı resim bu. Peki, herkesin bildiği bu şeyi neden bir daha yazdım? Yazımızın üst kısmında “Erk sahipleri; yıllardır ülkemizde propaganda ile “bir taraftar profili” oluşturmuş…” şeklinde bir tespitimiz var; onu daha açmak için bir ön bilgi mahiyetinde verdim.
Bunu çoğumuz duymuştur, bu bahse konu “vitrin” takımlar, herhangi bir menfaat kaybında, TFF yi “yayın havuzundan” çıkmakla tehdit ederler. Kendi menfaatlerine uygun hakem tayinleri veya ayrıcalıklı işlemler beklerler ki, buna ceza kurullarında sık sık şahit olmaktayız. “Sıradan” bir takımdaki oyuncuya acımasızca ceza veren kurullar, söz konusu takımlara komik yaptırımlar uygulamakta, hatta her hangi bir cezai yaptırım uygulamamaktadır.
Peki, yayın havuzundan çıkma tehdidi altı boş bir tehdit midir? Kesinlikle değildir!
Şöyle ki; hayatında FB yi hayatında 1 (bir) kere canlı görmemiş bir Şırnaklı kardeşimizin, “kolunu kessen kanı sarı lacivert” akar!
GS nin aktif futbolcularından 5 tanesini say desen, sayamayacak Şebin Karahisarlı kardeşimiz, fanatik sarı kırmızı aşığıdır!
Aynı “taraftar profili” BJK için de geçerlidir. Yani, bilinçli bir taraftar profilinden söz etmek mümkün değildir! Tamamına yakını, bu “profesyonel” maaşlı elemanlar ve İstanbul merkezli medya kuruluşlarının “propagandası” eseri oluşturulmuş bir “futbol kamuoyundan” söz etmek mümkündür. (tribüncü arkadaşlar bu tespitlerden beridir)
Şimdi işin esas vurucu kısmına gelelim; (aşağıdaki finansal veriler AA haberi ve UEFA Raporlarından alınmıştır)
İngiliz Premier League 1,83 Milyar Sterlin, Alman Bundesliga 1,1 Milyar Euro, İspanyol Laliga 995 Milyon Euro, İtalyan Serie A 928 Milyon Euro, Fransız Ligue1 580 Milyon Euro yıllık gelir elde ederken; Süper Lig 168 Milyon Euro gelir elde etmektedir.
Yani, “bizi Avrupa’da temsil eden” takımların rakipleri ülkelerin gelir durumu arasında uçurumlar var!
Tabi biz buna çok üzülüyoruz! Haksız rekabet var!
Neyse, biz rakamlarımıza geri dönelim; Bu söz konusu 168 milyon euronun %30 kısmı 3 takıma, kalanı da diğer tüm (profesyonel amatör) ülke takımlarına düşmektedir.
Bunun yanında,
GS kulübünün, 135 milyonu ticari, kalanı da bilet ve yayın geliri olmak üzere toplam 230 milyon Euro;
FB kulübünün, 102 milyonu ticari, kalanı da bilet ve yayın geliri olmak üzere toplam 160 milyon Euro,
BJK kulübünün, 70 milyonu ticari, kalanı da bilet ve yayın geliri olmak üzere toplam 112 milyon Euro
Gelir beyan etmişler ancak, bilançolarına baktığınızda, bu bildirilen kazançların neredeyse %80 kısmını oyuncu ücretlerine “yatırdıklarını” ve diğer harcamalarla birlikte zararda olduklarını beyan etmişlerdir!
Yani her yıl bu 3 perdelik oyun oynanmakta, Türk Futbolu 1 adım ileri gidememekte ama pasta “küçük olsun, bizim olsun” zihniyetindeki erk sahipleri her zaman kazanmaktadır!
Kocaelispor, Bursaspor, Eskişehirspor, Adana takımları, Erzurum, Elazığ, Mersin, Diyarbakır hatta Ankara takımları “bu kumpanyada” istenilmeyen takımlardır!
İşlerine gelen kulüpler, GFK, Pendik, İstanbulspor, Eyüp gibi “itiraz etme, yerine ikame etme” kapasitesi düşük hatta sıfır olan Başakşehir gibi, deplasmana gittiklerinde sosyal faaliyette bulunabilecekleri (Bodrum, Alanya v.b.) sahil şehir/ ilçe takımlardır!
Üstelik bu kulüpleri de, adeta “lojistik” birer üs gibi kullanmakta, ellerindeki “fazla oyucuları” da, buralarda değerlendirmekte, bir nevi destek olmaktadırlar!
Bir de, iş artık iyice çığırından çıkmış durumda! 15 İstanbul takımından oluşan bir lige doğru hızla gitmekteyiz! Buna 3+1 takımın hiçbir itirazı yok. Ama bunu dile getirecek, bir spor yazarı da yok! Böyle gayet mutlu ve mesutlar!
Her sene aynı şekilde kurgulanarak, ülke seyircisini de kâğıt üstünde 3+1 takıma göre paylaştırdık mı işlem tamam, Ankara, Mersin, Karşıyaka, bursa v.s. ye bir ihtiyaç yok!
Ama bu devran böyle gitmez, gitmemeli!
Çünkü 3-4 takım etrafına dizayn edilmiş bir lig ve onların arka bahçeleri, lojistik üsleri (başta Başakşehir olmak üzere, müessese takımları) ile buraya kadar.
Kara göründü artık! “Dünya derbisi” yâda “Ülke Puanı” martavallarınızı 3-5 fanatik ile bir kaç futbol cahilinden başka yiyen yok…
Ama ümit var mı?
Elbette var; Samsunspor, Göztepe, Kocaeli hatta Bursaspor ümitlerimizi yeşertmektedir…
Vesselam…

Bravo. Herkesin bildiği ancak, dillendirmediği herşeyi yazmışsın. Üstad. Ellerine sağlık. Altına imzamı atıyorum.